Web Analytics
Futbolcuya Verilen Yüksek Paralar Ne Kadar Mantıklı Ya da Futbol Nereye? – Dr. Selim Dündar
Güney Afrika kökenli İngiliz spor yazarı Simon Cuper, 1994 yılında 25 yaşındayken yazdığı “Bütün Düşmana Karşı Futbol (Football Against the Enemy)” başlıklı kitabı, iki yıl sonra 1996 yılında Türkçe’ye “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” başlığı ile çevrildi.

Güney Afrika kökenli İngiliz spor yazarı Simon Cuper, 1994 yılında 25 yaşındayken yazdığı “Bütün Düşmana Karşı Futbol (Football Against the Enemy)” başlıklı kitabı, iki yıl sonra 1996 yılında Türkçe’ye “Futbol  Asla Sadece Futbol Değildir” başlığı ile çevrildi. Bu çeviri sonrası da, futbolun içerdiği derin anlamları ifade etmek üzere Türkiye’de spor yazınında sık sık “futbol asla sadece futbol değildir” deyişine gönderme yapıldı. Oysa tıpkı Mevlana’nın hiçbir zaman “Gel Ne Olursan Gel” sözünü demediği gibi, Simon Cuper de bu ifadeyi hiç kullanmamış ancak bu düşüncelere sevk eden yorumlar yapmıştı.

Gerçekten de bu tercüme futbolun bugün kazandığı anlamı çok güzel ifade ediyor.  Türk futbol tarihinde bundan 28 yıl önce Haziran 1991’de Tanju Çolak Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye transfer olduğunda o dönem henüz sözleşmesi biten oyuncu için bonservis ödenmeye devam ediyordu ve Fenerbahçe, Galatasaray’a 3,5 milyar bonservis ödemiş, Tanju Çolak’a ise 4,5 milyar vermişti. O zaman henüz Euro henüz tedavülde değildi. Ancak dolar o tarihlerde 4 bin 400 lira civarındaydı ve Tanju’nun bonservis ücreti  800 bin dolar, kendi aldığı ücret ise 900 bin dolar civarı bir ücret ediyordu. Tanju Çolak’ın aldığı bu ücret o dönemler için en yüksek ücretti.

Dünya genelinde bakıldığında ise 1990 yılında İtalyan Roberto Baggio Fiorentina’dan Juventus’a 8 milyon Sterlin’e, 1995 yılında da Juventus’tan Milan’a 8.5 milyon Sterlin’e transfer olmuştu. 1992 yılında ünlü Fransız golcü Jean Pierre Papin, Marsilya’dan Milan’a 10 milyon Sterlin’e transfer olmuştu. Papin’in bu transferi, futbolda çift haneli rakamlara ulaşılan ilk transfer olmuştur.

Günümüzde ise 2017 yılında Barcelona’dan Paris Saint Germain’e transfer olan Brezilyalı oyuncu Neymar’a tam 222 milyon Euro bonservis ücreti ödenmesi, futbol piyasasını alt üst etmiştir. Neymar’In yıllık ücreti ise 30 milyon Euro’nun üzerinde. PSG, Monaco’dan transfer ettiği Mbappe için ise 180 milyon Euro bonservis ödemiştir. Juventus, Real Madrid’den transfer ettiği Christian Ronaldo için 117 milyon Euro ödemeyi kabul etmiştir.  İngiliz Daily Mail gazetesi, bu orantısız rakamlardan yola çıkarak bugün oynasaydı Pele ve Maradona’nın 350 milyon Euro; Johan Cruyff’un 262 milyon Euro, Franz Beckenbauer’in ise 232 milyon Euro edeceği hesabını yapmıştır.

Avrupa’da elit oyuncular, yıllık 10 milyon Euro civarı gelirler elde ediyorlar. Günümüzde yabancı oyuncular, ülkemizde yıllık 2 milyon Euro ile 6 milyon Euro arasında gelirler elde ediyorlar. Ve Türkiye’ye gelen yabancılar, aldıkları bu paraları Avrupa’da bulamadıkları için ülkemize gelmeyi tercih ediyorlar.

Futbolda, kulüplerin gelirleri de geçmişe oranla önemli oranda artış göstermektedir. Ancak bu artış, dahi bu çılgın transfer rakamlarını açıklamaya yeterli olmamaktadır.

Futbolda dönen paraların bu inanılmaz artışı, kulüpleri sık el değiştirmesi, bahis vs. gibi yaklaşımlarla birlikte değerlendirildiğinde herkesin aklına aynı şey geliyor: Kara para aklama. OECD’nin kara para aklama ile mücadele için oluşturduğu Mali Eylem Görev Gücü (FATF) de soruna ilgisiz kalmadı ve 2009 yılında Futbol Yoluyla Kara Para Aklama başlıklı 40 sayfalık bir Rapor hazırladı. Bu Rapor’da da, futbol kulüplerinin yaptığı harcamalar mercek altına alınmaktadır. Dolayısıyla herkesin aklına gelen şey, sıradışı veya komplo diye değerlendirilecek bir husus değil.

Malumunuz yaklaşık 1,5 yıldır ülkede bir ekonomik kriz var. Bu krizden futbol kulüpleri de etkilendi ve kulüplerin borçları kamu bankalarının da yardımıyla yeniden yapılandırıldı. UEFA’nın finansal fair play ilkeleri benzeri ilkeler Türkiye Futbol Fedarasyonu tarafından da benimsendi. Ancak bu sene dönen paralara bakıldığında, ne kriz, ne finansal fair play var gibi gelmiyor bizlere.

Hep bahsettiğim birşey var, futbolda bir amatörlüğü tamamen öldürürseniz, zevki kalmıyor diye. Geçmişte çok yüksek olmayan yıllık ücretler, aynı zamanda futbolcuyu da motive edici bir miktardaydı. Günümüzde ise bir futbolcu yıllık 3 milyon Euro’luk 3 yılllık bir sözleşme yaptıktan sonra, hangi güç o futbolcuya futbola motive edebilir. Futbolcuların geneli bu nedenle kendini gelişmeye kapatıyor ve büyük paralarla gelen sefahat ve rahatlık içinde sporculuğu unutuyor.

2011 yılında daha 22 yaşındayken Kayserispor’dan Fenerbahçe’ye 3 yıllık sözleşmeye imza atan Serdar Kesimal, oynatılmadığı ve istenmediği halde, oynamadan parasını almıştı. Sonra bir Akhisar macerası var, sonrası yok. 2007 yılında 20 yaşındayken Fenerbahçe’ye giden İlhan Parlak, acaba transfer ücretleri bu kadar fazla olmasa ve doğru yönlendirilse, günümüzde A milli takımlarda sürekli oynamış bir oyuncu olarak anılmaz mıydı? Yeteneği itibariyle öyle olması beklenirdi. Ama sonraki dönem o da sıradan bir oyuncuya dönüştü. Dolayısıyla, futbolda bir oyuncuya verilen ücretlerin de oyuncuyu futbol oynamaya devam etmekten soğutmayacak ya da gereksiz hale getirmeyecek düzeyde tutulması şart.

Kiralık oyuncular da son yıllarda futbolda büyük artış gösteriyor. Avrupa kulüpleri için kiralık oyuncu adeta yeni bir endüstri ve ihraç modeli. Sıradan bir oyuncu da olsa, büyük takımda forma giyen bir oyuncu değerini katlıyor ve ardından Türkiye, Çin, Japonya gibi ülkelere yüksek fiyatlara satılıyor ya da kiralanıyor. Özellikle satın alma opsiyonu olmaksızın yapılan kiralık oyuncu modeli, kulüplerin günü kurtarmalarını sağlasa dahi, geleceklerini bitiriyor.

Futbolda sınırsız yabancı modeli,  rekabeti artırması ve yerli oyuncuların ücretlerini aşağı çekmesi ayrıca yerli oyuncuların yurt dışına gidişini hızlandıracağı gibi nedenlerle desteklendi. Ben de belli ölçüde bu görüşleri destekliyorum. Ancak bakıldığında tersine yabancı oyuncuların yerli oyuncuların ücretlerini yukarı çektiği, gelen yabancı oyuncuların yerlilerden daha üstün olmadığı, bu nedenle yerli oyuncuların önünün kesildiği ve sırf yabancı diye şans verildiği görülmektedir. Bu tür bir anlayış, Türk futboluna zarardan başka bir şey getirmez.

Futbolda dönen paranın güvensizliği, Arap ya da Katar kulüplerinin pek çok yabancı oyuncuya yüksek fiyatlarla alıp, bir yıl ya da iki yıl sonra bu yüksek bedelli oyuncuları düşük fiyatlarla ya da bonservissiz serbest bırakması ile daha da artmaktadır. Demba Ba, Gary Rodriquez, Bafetimbi Gomez daha pek çok oyuncu. Galatasaray, bu kadar mali kriz içinde Gomez’i daha dün yüksek bedel nedeniyle göndermek zorunda kalırken, bugün bir oyuncuya 5 milyon Euro’nun üzerinde yıllık ücret verebiliyor. Fenerbahçe ve Beşiktaş da aynı şekilde basit mantıkla yaklaşıldığında yapılmayacak derecede transfer hataları yapıyorlar ve ardından yine yüksek bedellerle yabancı oyuncular satın alıyorlar. Bu tür bir yaklaşım, kulüplerin finansal yapılarını darmadağın etmekle kalmayıp, Türk futboluna da önemli zararlar vermektedir.

Bu mantıksız transfer ortamı içinde doğru yol sporun özünü yitirmemektir. Kayserispor’un Doğan Alemdar, Nurettin Korkmaz, Emre Demir gibi yetenekleri A takımda oynatması bu öz içinde değerlendirilebilir. Ahlaki yaşantısı, futbola yaklaşımı itibariyle profesyonel olmayan oyuncular transfer edilmemeli ya da gönderilmelidir. Yabancı oyunculara verilecek paralar yerine, alt yapılara önemli yatırımlar yapılmalı ve alt yapılardan oyuncu yetiştirilmeye, ayrıca iyi bir tarama ile başka bölgelerden de yetenekli gençlerin kazandırılması sağlanmalıdır. Yabancı oyuncu olarak bonservissiz ve yaşı görece genç oyuncular ya da tekrar çıkış yapabilecek oyuncular tercih edilmelidir. TFF, sıradan yabancıların yüksek fiyatlarla ülkemize gelip gençlerimizin önünü kapatmasının önüne geçecek kuralları benimsemelidir. İlk onbirde mutlaka Türk oyuncu oynatma zorunluluğu getirilmelidir. Ayrıca gelen yabancıların da yaş, millilik, uzun süren sakatlık ya da oynamama gibi kriterler esas alınarak daha kaliteli gelmesine etki edilmelidir. Kulüpleri yönetenlerin de sorumlu olacakları bir model benimsenmeli ve yöneticilerin günü kurtarma yerine geleceği düşünerek hareket etmeleri sağlanmalıdır.

Aksi takdirde, ortada ne futbol kalacak, ne futbolcu ne de seyirci. futbol  da futbol hariç herşeyin olduğu bir alana dönüşecektir. Elbette, yukarıda ifade ettiğim anlayışı eyleme geçirmek için spor federasyonlarını yöneten insanların, genç, dinamik, profesyonel şekilde o sporun gelişmesine gönül vermiş, farklı görevlerden arınmış insanlar olması önem taşımaktadır.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Yorumlar

https://www.kayserispor.org/assets/images/user-avatar-s.jpg

0 comment

Write the first comment for this!